MİRDESİ AŞİRETİ TARİHİ
________________________________________
MIRDESİ AŞİRETİ
Mırdesi aşireti günümüzde Şanlıurfa, Adıyaman, Halep, Şam, Haymana İç Anadolu gibi birçok bölgeye dağılmış köklü ve kökeni tarihe dayanan bir aşirettir. Kimi yazar ve tarihçiler bu aşiretin aslının Arap olduğunu söylerler.(1) Kimi tarihçiler ise bunların kısmen arap oldukları, ayrıca aşiret reislerinin de Arap olduğu fakat aşiretin ekeserisinin arap olmadığını iddia etmektedirler. Aslı tamamen arap olan bir aşiretin hem milliyet hem dil değiştirmesi gayet güçtür. Ancak tarihin bazı devirlerinde çeşitli nedenlere bağlı olarak ya bir aile veya bir kabile kendisinden daha geniş ve kuvvetli bir aşirete sığınır. Bu kabile zaman içinde mevcut aşirete kız verme veya bu aşiretten kız alması gibi evlenmeler neticesinde hem ırk hem de dil değiştire bilmektedir. Lakin birden fazla kabileden oluşan bir aşiretin kız alıp verme ile de olsa asimilesi mümkün değildir. Şimdi bunu birkaç misal verererek açıklamaya çalışayım.
1- Günümüzde Mardin, Nusaybin, Cizre Şırnak, Siirt Ceylanpınar, Akçakale, Harran, Reyhanlı, Antakya gibi il ve ilçelerde birçok Arap asıllı aşiret mevcuttur. Bunların ekserisi Miladi 638 yılından itibaren bazıları da milattan önceki tarihlerde (Gassaniler gibi) buralara yerleşmişlerdir. Kız alıp vermeler de dâhil hiçbir aşiret ne dilini nede milliyetini günümüze kadar kaybetmemiştir. Hâlbuki bu bölgelerde tamamen azınlıktadırlar. Neden? Kanaatimce nedeni şu:
a)Bunlar sosyal, siyasal sosyolojik tüm ihtiyaçlarını kendi aralarında halletme gücü ve kuvvetine sahiptirler. Hâlbuki sosolojik açıdan kendilerinden başkasına ihtiyaç duysalardı (evlenme evlendirme gibi) o bölgenin galip dilini ve örfünü istemeseler de torunlarının asimilesi ile kabul edeceklerdi.
b) Bunlar oturdukları veya mesken olarak işgal ettikleri bölgelerde i yalnız ve müstakil oturuyorlar. Yani çocukları kadınları da dâhil sadece günlük hayatta kendi dilleri ile karşılaşıyorlar. Dolayısıyla ikinci bir dil öğrenme ihtiyacı hissetmiyorlar.
Peki, Mırdasi gibi devlet kurmuş bir kavim nasıl olurda bu kadar kolay hem dil hem ırk değiştirir. Asimile olur. Ebetteki görünürde mümkün değildir. O zaman bu aşirete Mırdasilik nereden geldi?
Mırdasiler henüz devlet kurmadan çok önceleri kürt aşiretleri ile beraber yaşıyordu. Nitekim Zübdetül Halep isimli eserin sahibi İbni adim Mahmut Bin nasır bin salihten bahsederken ’’Halebe girdiğinde beraberinde bin kadar Kürt, Deylem, Avc ( Bizans asıllı Müslümanlar) ve Türk vardı demektedir. Ve devamla tüm Araplar müthiş bir korkuya kapıldılar. (1) Gerek karşılıklı evlenmeler, gerekse irsi akrabalıklar o kadar çoktu ki nerede ise Salih bin Mirdasın tüm askeri gücü ve idari burokrasisini bu aşiretler teşkil ediyordu. El A’lakul xatira Fi Zikri ümera’i Şam ve cezire isimli eserin ikinci cüzünde eser sahibi diyorki: Salih bir Mirdasın oğlu nasır döneminde Humus da büyük bir kürd aşireti oturuyordu.(2) Nitekim Şahabeddin El ömeri Mesalikul ebsar isimli kitabında Moğol istilasından sonra birçok kürt aşireti şam ve halebe göçtü demektedir.(3) Göçmeden önde de şehrizor ve civarında yaşıyorlardı. Hatta Mirdasilerden önce Hamdani devleti döneminde de aşiretler hamdan devletinin temellerini teşkil ediyorlardı. Hamdun bin hamdan el hamdani Hezarmerd aşiretinden bir kız ile evliydi. (4) Yine Seyfu devletin Romalılara esir düşen kardeşi Ebu firas halepte vefat ettiği zaman cenazesi Silvan a görülerek annesinin yanına gömüldü. Zira Seyfu devlenin annesi Silvan aşiretlerindendi. (5) Dolayısıyla Miradasi devleti kurulduğu zaman güç ve kuvvetini bu aşiretlerden almakta idi. Mirdasi devletinin hem askeri hem idari yönetiminde ağırlıklı olan tüm aşiretler de mirdasi olarak adlandırıldı. Tabi bu adlandırma da yadırganmaz. Zira toplumlar toprağında yaşadığı kendi devletine intisab eder. Amerikalılar gibi. İçinde her milletten ve ırktan kavimler var. Fakat tümü Amerika ismini kabul ederler. İşte bu nedenledir ki Salih bin mirdasın çocukları devletleri yıkılınca rahatlıkla doğuya giderek Eğile sığına bilmışlerdir. Zira göç edip kaçarken zaten beraberinde yine bu bölgenin aşiret mensupları bulunuyordu. Ve daha önce yine doğudan buralara göç etmişlerdi. Mırdasi oğulları ise diğer aşiretler içinde azınlıkta idi. Fakat kız alıp vermeler ile zaten akrabalıklar çoktan tesis edilmişti. Bu nedenle Mırdası lakabı mirdas devleti eğemenliğinde bulunan tüm aşiretlere verilmiş bir lakabtır. Bu lakab o aşiretin milliyetini belirlemez. Zaten bu dönemde Şam Halep ve Rakka civarında birçok aşiret yaşamakta idi: Bunlardan en tanınmış üç aşiret vardı. 1- Hakkâri 2- Zerzari 3- Mehrani (6) Bazı tarihçiler Kımeri ve beşnuyi aşiretlerinin de burada bulunduğunu ve bunlar adına Halep de birer mescid bulunduğunu söylerler. (7) Mırdasilerin tarih boyunca Türkmen aşiretleri ile de birçok münasebetleri vardır. Hatta aralarında kız alıp vermelerde zaman zaman olmuştur. Dolayısıyla günümüzde saf ve sağlam olarak Arap mırdasilere silsile ile bağlanan bir kabile veya ata tespit etmek mümkün değildir. Türkmen arap Kürt karışımı bir aşirettir.
Mırdasiler kendi aralarında üç kısma ayrılmışlardır. Bu ayırım birazda yukarıda değindiğim dikkat çekici ve ırki ayırımı benimsetmektedir. Zira isimlerde dikkat çekicidir. Arapça, Türkçe ve Kürtçe isimlerle isimlendirilmişlerdir.
1- Mırdasi Tirkan (Adıyaman Gerger)
2- Mırdasi Abdul hay (Haymana Ankara Konya arasında)
3- Mırdasi Gavestiyayi
Mırdasiler Eğil beyliğinin dağılması ile beraber görüldüğü gibi üç parçaya ayrılmıştır. Bu parçalanmada bir kısmı Diyarbakır Karacadağ yaylasına ve karageçi bölgesine giden terikan mırdasileridir. Terikan mirdasileri daha sonra iki parçaya ayrılmışlardır. Bunlardan bir kısmı Diyarbakır’a gitmiştir. Bunlara Mırdasi Terikan mırdasileri derler. Bir kısmı da Kâhta Nemrut dağına göçmüştür. Bunlara da Gavestiyayi (öküzü yorulmuşlar dendir. Terikan mırdasilerinin İkiye ayrılmasının büyük sebebleri arasında karacadağ yaylasında karageçilerle mırdasiler arasında çıkan bir savaş gösterilir. Bu savaşın büyümesi neticesinde bölge aşiretleri ve zamanın valisi araya girerek: kimin adamları fazla ölmüşse o aşiret burada kalacak. Adamları az ölmüş olan aşirette göçecek diye bir karara vardılar. Fakat karakeçililer bir oyun yaparak ölülerinin daha çok olduğunu istap edince mırdasiler nemrut dağlarına göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Günümüzde Mırdasiler genel olarak Kâhta, haymana ve Diyarbakır da çoğunlukla otururlar. Şanlıurfada yine mırdasiler mevcuttur. Yaklaşık sekiz köydürler. Yine Maraş Pazarcık ta bir kısım mırdasi oturmaktadır. Bunlar Hayamana Mırdasilerinden koparak buraya yerleşmişlerdir.
Mırdasilerin ilk göçü Mirdas devletinin yıkılışından sonra Kürt dağına olmuştur. (Suriye Afrin şehri bölgesi) fakat orada da tutunamayınca iki kısma ayrılmışlar ve Eğil civarına yerleşmişlerdir. Mırdasiler asılları hangi kavim ve topluluğa dayanırsa dayansın Aşiretler arasında beylik kurmuş ve Abr (beylik) düzeyine yükselmiş 26 abr dan biridir. Şeref han bu aşiretin reislerinin aslının Abbasoğullarına dayandığını söylemekte dir. ( Elimzide başka bir aksi görüş veya bilgi olmadığına göre bunu kabul etmek mecburiyetindeyiz. En büyük ataları ve beyliğin kurucusu olan Hüseyin A’racın (Allah sırrını kutlu etsin) kabri günümüzde hala Eğil kazasında halk tarafından ziyaret edilir. Fakat Mırdasilere başkanlık yapanlarla Mırdasi aşiretinin birbiri ile pek alakaları yoktur. Mırdasi beyleri kendilerini Abbasi olarak takdim ederler. Ki Bu beylerin ellerinde 17. baba da Hz. Abbas (Allah ondan razı olsun) ulaşan bir şecereleri de mevcuttur. (9) Bilindiği üzere Mirdasi aşireti uzun bir süre Şam ve Halep bölgesinde Diğer aşiretlerle beraber yaşıyorlardı. 1023 miladi yılında Salih bin mirdas bu bölgede büyük bir şohrete sahip oldu. Hem Türkmen aşiretleri hem kürt aşiretleri onun etrafında toplanmışlardı. Salih Bey bu fırsattan yararlanarak bölgede hüküm süren Fatimilerin hâkimiyeti altında olan Halep şehrine hücüm ederek işgal etti. (10) Daha sonrada Bağımsızlığını ilan etti. Fakat mısırlıları Bu hareket karşısında Suskun kalmayıp Savaş hazırlıklarına başladılar. Remle’de yapılan karşılıklı savaşda Bu kahraman insan öldürüldü. Daha sonra çocukları birkaç yıl daha mücadele etmeye çalıştılar. Fakat düşmanlar o kadar çoktu ki. Bu sefer Ukeyil aşireti mırdesilerin üzerine hücum ederek yurtlarını darmadağın etti Halep Ukayli aşiretinin toprağı oldu. (11) Müslüm Bin kureyş O dönem ukayil aşiretinin reisliğiniyapmakta idi. Mirdas oğulları Remle savaşından sonra bu bölgede aşireti ile tutunamayacını anlamış oldular Bir kısmı suriyede kalıp Mücadele etmeye devam ettiler Bir kısmı da Göç edip doğu anadoluda Eğil kalesine gelip yerleştiler. Miladi 1030. Uzun süre dünya geçimi ve maişet derdine düştüler. Piran da Hz Abasın soyundan gelen Mübarek insan Mansur bin seyid Hüseyin Al A’rac ın dergâhına gidip tarikatına girdiler. Sofilik hızla Mirdasi aşiretleri arasında yayılmaya başladı. Zaman geldi. Tüm insanlar gibi Mansur hazretleri hakkın rahmetine kavuştu. Halifeliği oğluna vasiyet etmişti. Oğlu Pir Musa Efendi şeyhlik postuna oturdu. Şanı ve şerefi tüm bölgeye yayıldı. Kimi onun kerametlerini abartarak anlattı. Kimi onu meth’u sena etmekten gurur duydu. Binlerce sofi tarikatına girip Pir Musayı kendisine mürşit olarak seçti. O artık aşiretlerin piri sultanı, babası, dedesi her şeyi idi. Bir dediği iki edilmez dergâhına yüz sürenler onun manevi nazarından feyz alıyorlardı. Sonra hak onada vasıl oldu Bu dünyadan göç edip gerçek âleme gitti. Yerine Oğlu Pir Bedir halifeliğe ilk adımını attı. Artık Mırdasi aşireti onunla gurur duymaya başladı. Binlerce mırdasi sofisi onun dergâhında yiyip içiyor gelen mürid ve misafirlere hürmet ediyorlardı. Pir Bedir ile eğil kalesi beyi arasında sürtüşmeler başladı. Eğil beyi haklı olarak kayğı duymaya başlamıştı. Pir Bedir de Boş durmadı. Günün birinde Mırdasi aşireti ileri gelenlerini ve Sofilerini çağırarak Bu eğil beyi artık işi çığırından çıkardı. Tarikat ve tasavvufa düşman kesildi deyip sofileri ile şehri bastı. Kısa zamanda şehir teslim oldu. Artık Pir bedir Hem şeyh hemde şehrin beyi oldu. Fafak çok geçmeden selçuklu devleti bölgeyi istila etmek üzere Emir Artuk beyi görevlendirdi.(12) Artuk bey Pir bedirin ve diğer belrein üzerine yürüdü. Kimsenin gözünün yaşına bakmadı. Aşiretlerin kimi Artuk beyin ayağına gidip teslim olduklarını ilan etti kimi evlad’u iyalini alıp başka taraflara savuştu. Pir Bedir bir tedbir alıp Mırdasileri yanına alarak Silvana doğru kaçtı. Şehrin yakınlarına gelip Husamettin beye elçiler gönderip sığınma talebinde bulundu. Bu talep kabul edildi. Mırdasiler için bir zozan sahası gösterildi. Aşiret çadırlarını açarak yerleşti. Pir bedir bey de Silvan merkezde Hüsamettin Beye misafir oldu. Fakat Eksuk’un oğlu Artuk Mırdasilerin peşini bırakmadı. Zira mırdasiler ve beyleri bölgenin en kuvvetli aşireti idi. 1068 yılında Emir Artuk Silvan’ı muhasara altına aldı. Bütüm ırdasiler ve bölgede bulunan aşiretler Husamettin ile Pir Bedir’in komutasında aslanlar gibi savaştılar. Fakat zafer Artuk beyin oldu.(13)( Abduselam efendi 57) Pir Bedir ve oğulları meydanda kılıçtan geçirildi. Neslinden bir tek adam kalmadı. Hüsamettin’de aynı akibetten kurtulamadı. Halk teslim bayrağını göğe kaldırarak Artuk beyden aman diledi. Böylece Artuk Bey haşametli ve gururlu olarak şehire girip zaferi Sultan Alparslana (Allah ondan razı olsun ) haber verdi. Mırdasiler bu savaştan sonra günlerce yas tutup ağladılar. Fakat Allahın takdirine sonunda boyun eğdiler. Fakat savaştan bir ay sonra Mırdasilerin arasında müjdeli bir haber yayıldı. Pir bedir ın hanımı diğer kadınlara kendisinin hamile olduğunu söylemişti. Butun mırdasi kabile ve malbat beyleri yeniden dünyaya gelmiş oldular. Artık Hanım efendiyi gözleri gibi korumaya başladılar. Pir Bedir’in Hanımı bir türk aşireti beyinin kızı idi. Doğum sancıları tutunca Hanım efendinin kardeşleri ve aşireti etrafını sardı. Nihayet Nur topu gibi bir çocuk dünyaya geldi. Çocuğun dayıları Adını bulduk koydular. (Allah çok şükür umduğumuzu bulduk manasına) üzün bir müddet Sılvan yaylarında dolaşan mırdasiler sonunda ana vatanlarına geri dönme kararı aldı. Eğile gelip vatanlarını geri istila ettiler. Bulduk Beyi de henüz genç yaşta Aşiretin reisi olarak ilan ettiler. Bulduk vefat edince aşiret reisliğine Emir İbrahim geçti. Sonra Oğlu emir Muhammed reisliği ele aldı. Emir muhammed ölünce yerinde 3 oğlu kaldı. Babası henüz sağ iken büyük oğlu emir İsayı yanında bırakmıştı Emir Timurtaş’ı bağın kalesine, Emir Hüseyini de berdenç kalesine kaymakam olarak atamıştı. Babasının vefatından sonra Emir İsa Aşiret reisliğini eline aldı. Mırdasilerde onun etrafında toplanarak çeşitli görevler aldılar. Emir İsa’dan sonra yerine oğlu Devletşah reisliği ele aldı. Daha sonra yerine oğlu İsa reisliğe geçti. Ondan sonra da Oğlu Mir Şah muhammed reisliğe getirildi. Şah Muhammet’ten sonra oğlu Kasım başkanlık yapmaya devam etti. Onun dönemi İran şahlarından Şah İsmailin devrine rast geliyordu. Şah ismail bölgeyi kasıpkavururken O Şaha karşı boyun eğmemeye yemin etti. Fakat Büyük komutan Ustalcu Muhammed hanın gazabına uğradı. O gün Mırdasi aşiretinin kahramanları mertçe Ustalcuya karşı savaştılar. 1508 yılının bir bahar ayında Eğil kalesi Ustalu tarafından darmadağın edildi. Mırdasiler kara çadırlarını alıp dağlara çekilip başlarının çaresine baktılar. Şah ismail in bu bölgedeki siyaseti Büyük Sultan Yavuz Selim hanın gazabını celb etti. Nitekim Çaldıranda bütün bölge aşiretlerinin desteğiyle şahın ordusunu darmadağın etti. Emir Kasım büyük sultanın bu zaferinden sonra Eğile hücüm ederek kızılbaşları oradan çıkradı. Fakat ömrü yetmeyerek bu vefasız dünyadan gerçek dünyaya göçtü. Yerinde erkek evlatta kalmamıştı. Mırdasiler kardeşi oğlu muradın beylik yapmasını uygun buldular. Durumu kahraman sultan Kanuninin yöredeki Valilerine bildirdiler. Babi âliye arz edilen durum uygun görülerek bir fermanla teyid edildi. Murad bey Sofi karaterli bir insandı. Varisi olduğu Kasım beyin kabrini yaptırdı. Ve büyük bir yemekhane yaparak halka bedava yemek dağıtır bundan haz duyardı. Vefat edince yerine oğlu Cafer Bey başkanlığa geçti. 1597 yılına rastlayan bu reislik 30 yıl kadar sürdü
KAYNAK:İBRAHİM BOZKURT